22 Ağustos 2012 Çarşamba

Siz Rahat Uyuyun, Ben Uyumayacağım!



Her ne kadar uyku düşkünü bir insan olsam da, Pazartesi sendromunu Cuma'dan yaşasam da, her sene başında tatil günlerini saysam da, bu sefer siz rahat uyuyun ben uyumayacağım..

Ülkemiz zorlu ve kanlı bir süreçten geçerken, birileri buna ışık tutup, birileri alkışlarken, gazeteciler susturulup, basın satın alınmışken, gerçekler saklanıp, millet uyutuluyorken, komutanlar içeride, teröristler dışardayken, siz rahat uyuyun, ben uyumayacağım..


Tam 1185 tane şehit verdik son 10 yıl içinde.. Son iki günde tam 21 tane..
Cenazelerde bir araya gelen devlet büyükleri, Birkaç Mehmet öldü diye mecliste bir araya gelemedi... Bu yüzden annelerin akan gözyaşları içimi daha da yaktı, kül etti.. Hala partizanlık yapan, hala dalkavukluk peşinde koşan, hala yanlışa alkış tutan ve hala akan kandan nemalanan yarasalar varken bu ülkede, siz rahat uyuyun ben uyumacağım..


Yazma PKK'nın istediği olur dediler, konuşma BDP'nin işine gelir dediler, gösterme teröristler moral bulur dediler, hep susturdular, sindirdiler, şehidime Birkaç Mehmet dediler... Hangi demokrasi, hangi siyaset, hangi özgürlükler, hangi vicdan bunu kabul eder? Mehmetler öldü diye tatillerini bile yarıda kesmediler...İşte bu yüzden siz rahat uyuyun, ben uyumucağım..

Her gün binlerce Mehmet kelle koltukta geziyor, her gün binlerce annenin gözünün yaşı yüzünü yıkıyor, Gaziantep'de bayramlıklarıyla 4 çocuk ölüyor. Ama siz rahat uyuyun ben uyumacağım..

Suriye'de, Arakan'da ve Myanmar'da demokrasi çığlıkları atan insanlık budalaları, gazilerini evine otobüsle gönderen, şehidinin tabutuna bayrağını bantla tutturan, şehit babasını devlete hakaretten içeri attıran vicdan yoksunu, insaf yoksunu, insan yoksunu şahıslar değil mi? İşte bu gerçekleri hala görmezden gelip partizanlık yapıyorsan! Siz rahat uyuyun, ben uyumayacağım..

Bu fotoğraftaki ayaklar son dönemde şehit olan bir askerimizin babasına ait. Son derece zor durumda, evinin direği evladını kaybetti. Her şehit babası gibi o da fakir! Onun da Ankara'da bir akrabası yok. Onun da oğlu çürük raporu alamadı ya da dövizli askerlik yapamadı.Bu yüzden onun oğlunun tabutu Türk bayrağına sarılı... Hala bu haksızlıkları görüp de susuyorsan, siz rahat uyuyun ben uyumayacağım... 


Ben herhangi bir ideolojinin esiri değilim, ben hiç bir çarkın dişlisi de değilim, ben hiç bir menfaatin ortağı da değilim, ben hiç bir cemaatin müridi de değilim, ben vatanseverim, ben milletseverim, ben insanseverim..  Bu yüzden siz rahat uyuyun, ben uyumayacağım!





25 Temmuz 2012 Çarşamba

Neden Aşık Oldum Ben Sana?

http://heavenlydevil92.files.wordpress.com/2011/09/tumblr_lpamqzxkfl1qc45p4o1_500.jpgMerhaba sevgili
Mahsuru yoksa biraz rahatsızlık vereceğim sana
Amacım sadece dertleşmek
Sakın yanlış anlama..
Yine kabuğuma çekildim bu gece
Bu alışkanlık bana çocukluğumdan kalma
Odama girip dört duvar arasında saklanıyorum
Küçükken hıçkıra hıçkıra ağlardım bu yatakta
Maalesef artık onu da yapamıyorum.
Tabi buna da üzülmüyor değilim
Anlamsızlıklara baş kaldırdım bu gece
Boş vermişliğimin içinde kayboldum.
Belki tutar çekersin diye,
Sana bu satırları yazıyorum
Kime kızacağımı biliyorum desem yalan olur
Sahte kahkahalar ve geçiştirdiğim hüzünlerle yaşıyorum.
Şehrin her yerinde sana ait anılar varken,
Nasıl öteleyebilirim sensizliği?
O sorunun cevabını arıyorsan eğer
Emin ol ben de bilmiyorum sevgili
Neden aşık oldum ben sana?
Bilinmeyen bir denklem gibi
En zoru da ne biliyor musun?
Asla düşünemediklerini yaşıyorsun
Kader böyle bir şey..
Gün geceden sabaha geçerken
Sen bir yabancının sevgilisi için ağlıyorsun
Neden aşık oldum ben sana?
Nereden bileyim be sevgili..

 

 





20 Haziran 2012 Çarşamba

Benim Tweetim Benim Kararım !!

Sevgili Twitterlılar, Facebooklular, Msnliler, Yonjacılar, hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum...
 
Siz bu satırları okurken annem bana ayaklarını kaldır orayı da süpüreceğim diyor, bu saatte elektrik süpürgesi mi açılır demek tabi ki yemiyor..

Bugün sizlere son zamanlarda başıma çok gelen ve bir o kadar da beni sinir eden bir olaydan bahsedeceğim.. Beni bilen vardır, bilmeyen vardır ya da yeni yeni tanıyamaya çalışan vardır, olmadı ne işim var ulan seninle deyip arkasını dönen vardır. Ama beni bilen bilir ki ben meslek olarak maalesef reklamcıyım.. Mesleğimin getirmiş olduğu zorunluluklardan biri de her yeni oluşumu yakından takip edip, inciğini çıncığını çıkartmak.. Twitterla da tanışmam böyle oldu... ( Ekran bulanıklaşır )

Yıl 2009.. Twitter Türkiye'de 'lan bu da neymiş' diye kafamızda deli sorular, kolayca sevemediğimiz bir mecraydı..Sonrasında popüler kültür tabi ki oraya da el attı ve herkesin, her ergenin, her dangalağın, her aydının, her malın, her ruh hastasının, her saçmalığın ve her iyi insanın yer aldığı sanal bir dünya haline geldi.. Bir çoğunuz yataktan uyanır uyanmaz Twitter'a bakıyorsunuz. Çünkü artık orası sizin için bir yaşam alanı...


2009 yılından bu yana kullandığım hesabımda her şey yolundayken, yaklaşık 3 aydır enteresan insanlarla uğraşmaktayım.. 

Bu mecrayı çok sevdiğim doğrudur. Ama burada özgür ve demokratik bir biçimde, herkesin kişisel haklarına ve değerlerine (ne kadar inanmasakta) saygı göstermek zorundayız. Bu bilince sahip olmayan insanların artık rahatsızlık verdiğini dile getirmek istiyorum. Benim atmış olduğum tweet beni ilgilendirir, zaten senin istediğin gibi bir tweet atsam kendi hesabımdan değil, senin hesabından atarım. Tweet benim, hesap benim sanane kardeşim !!!

Biz binlerce katılmadığımız, sinirden dişlerimizi kemirdiğimiz tweetlerle karşılaşmıyor muyuz? Elbette karşılaşıyoruz. Bugüne kadar kimsenin atmış olduğu tweet yüzünden kimseye sarmadım. Hee sardıysam da  kesin o tweette benim ismin geçiyordur.

Ben hiç bir zaman kendimi fenomen olarak tanımlamadım. Ben burada yazılarıyla ve fikirleriyle var olan bir adamım. Ama öyle bir fesatlık ve kıskançlık almış ki insanların gözünü, ne yapsam da saldırsam diye herkes pusuda. Son zamanlarda gerçekleştirilen bir olaydan bahsedeceğim sizlere... Biliyorsunuz saçma salak takipçi uygulamaları var. Bu uygulamalar sayesinden takipçi kazanabiliyor ya da satın alabiliyorsunuz. Bu hesaplar şuan Twitter tarafından incelenmekte. Eğer böyle bir uygulama kullanıyorsanız hemen vazgeçin. Çünkü kısa süre sonra bu hesaplar Twitter tarafından kapatılacak. Millet başkasının hesabına feyk takipçiler yüklüyor, daha sonra bu adam takipçi satın aldı diye rezil ediyor. Adam gece yatıyor her şey normalken, sabah kalktığında hesabında binlerce feyk hesap var. Bunu neden yaparlar?

Ayrıca fenomen diye tabir edilen insanlara laf atılırken, aslında lafı atanların hepsi onun yerinde olmak isteyen adamlar... Bu tweeti RT almak için yazmışsın diyen adamlar var. Arkadaşım senin burada olma sebebin Unicef yararına mı? Ayrıca sanane? Hadi öyle yaptım diyelim, bu seni ne kadar ilgilendirir? Sen o insanı ne kadar tanıyorsun da bu adam samimiyetsiz tweet atıyor diyebiliyorsun. Her saldırganlık gizli bir hayranlıktır.

En son başıma gelen olay, Leyla Zana'ya verilen hapis cezası için, 'bu ülkede adalet sadece kadın ismi' diyerek tepki verdim. Profilinde Türk bayrağı olan adamı PKK sempatizanı mısın diye suçlayabilecek kadar ruh hastaları ve akıl sağlığından şüphe duyduğum insanlarla karşılaştım..

Artık buradan zevk almamaya ve giderek soğumaya başladım. Bunları yazma sebebim belki de bir arkadaşa dert yanmak, belki de bunu yapan varsa aranızda (bana ya da başkasına) bizleri anlayabilmesini sağlamaktır.

Kimse sizin attığınız tweet ile sizi yargılayamaz, kimse de milletin tweetiyle kimseye salça olamaz. Bu zamana kadar sustum ve hiç ağzımı bozmadım. Eğer küfür ettiğimi görürseniz önceden bilin ki sebebi bu kazmalar..


Efendim herkese saygılar...

9 Haziran 2012 Cumartesi

İlk çocukluğumuz gider..

Öyle garip bir hayat yaşıyoruz ki, ne dünü belli yarınlarımızın, ne de bugünü.. Ne sevdalara malzeme oldu bu yürek, bir o kadar da kahpeye dost diye sarıldık bilmeyerek... Biz insanoğlu aslında kendimizi kandırıyoruz. Asla gitmez dediklerimize, kendimizi el sallarken buluyoruz..

Biz terkedilmekle nasırlaşan yüreklerin sahibi, bir anda yağabilen gözyaşının bedenleriyiz.. Konu gitmek olunca, hepimiz işinin ehliyiz.. Aslında her şey mümkün var olan tabiatta... Giden dostlarıma, aşklarıma ve dik durmak adına aldığım kararlarıma kızamam.. Kim olsa giderdi.. Hatırlasana, bu ne başlangıçtı ne de finaldi.. Kim ilk gidendi?

http://www.ajegu.com/wp-content/uploads/2010/06/23247693ou5.pngSeneler sadece kemiklerimize yarıyor. Bir o kadar boy atmış olsam da, kırışıklar yüzümü sarsa da, bir yerlerde hep çocukluk kalıyor. Aslında seni terk eden de ilk çocukluğun oluyor..

Ama ben ona da kızmıyorum. Onun da bir sebebi vardır. Kendine göre haklı olduğu tarafları da vardır. Artık benimle olmak istemiyordur. Ruhum ona ters düşüyor, kendine beni yakıştıramıyordur.. Çocukluğum o benim.. Ne diyorsa doğrudur..

Ama keşke beni uyarsaydı. Gitme onunla, sevme onu, sarma o dostu, kanma ona deseydi.. Benim oynadığım saklambacın, yakartopun, seksekin hiç mi hatrı yoktu? Aslında hepsinde yanımda olan tek oydu... 

En savunmasız anlarımda beni korumadı mı? 'Daha o çocuk' diyerek kollamadı mı? İşte ben o yüzden ona da kızamam... Vardır elbet benim de bir hatam..

Kirleneceğimi nereden bilirdim? Dedikleri gibi kirlenmek güzel değildi... Demek ne kadar çok kirlendik ki, çocukluğumuz bizi terk etti...

Şimdi kalabalıklar arasında bazen ona rastlıyorum. Sokak aralarında onun sesini duyuyorum. Parklarda görür gibi oluyorum. Benimle olmasa bile, onu bir minik bedende buluyorum.. Bazen eskisi gibi gazozla, bazen de şekerleme ile gönlünü alıyorum..

Ben bunca giden gördüm.
Ama en çok seni özlüyorum.
Benim güzel çocukluğum...

 

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Mutluyum,mutlusun,mutlular..

Mutluluk hayatın en tabi kaynağı olduğu gibi en kaypak kaynağıdır.. Yaramaz bir çocuk gibidir, ordan oraya zıplar, ordan oraya. Sabun gibidir mutluluk, içini temizler ama elinden kaydımı tekrar elde etmesi de yetenek ister. Alışkanlık yapar mutluluk, o kadar seversinki o halini, çikolataya bile anlamlar yüklerken bulursun kendini.

Ama basit işlemle anlatmak gerekirse bunu okuyor olman bile mutlu olmaya yetmelidir. Bu işin en kısa ve anlamlı özetidir...

İnsanlar büyüme dönemlerine göre farklı farklı mutluluk kaynaklarını oluştururlar. Bebeklikten bu yaşımıza kadar bir sürü kaynağımızı tüketip, yeni kaynaklar elde ettik. Sömürgecilik ise en ala sömürgeci biz insanoğlu değil mi?

Bazımızı da mutsuz olmak mutlu etti. Çünkü onlar bu melankolik halden üretme yoluna girdi. Mesela Emre Aydın, Halil Sezai ve Teoman gibi adamların nasıl bir yıkım yaşadığını merak etmiyor değilim. Ama bu yaşananlarda onları konuşmamıza sebep verdi. İşte mutsuzluktan mutluluğa tümden gelip tüme varım da böyle bir şey...

Mutluluk için gerekli olan şey iki farklı yolun kesişmesidir. Ama bu yol kesişmeyip mutluluğa çıkmıyorsa, bilmeniz gerekir ki siz de o yolda yürümemişinizdir. Yanılmış, bunalmış, tükenmiş olabilirsiniz ama asla yetinmiceksiniz..

Bugünlerdeki tek mutluluk kaynağım Şehzadem. 1.5 Aylık İran kedisi. Hayatımda bir devir kapanıp yeni bir devir açıldı. Ülkenin Cumhuriyet ile yönetildiğini öğrendiğim günden bu yana yaşadığım en büyük devrim. Çünkü o gün Şehzade olmadığımı öğrendim.

Ama ben hep inat edip kendimi buna inandırdım. Gerekirse Manisa beyi olmak için yola bile koyulacaktım. Deli bu adam dememeniz için kısaca açıklayayım; bakın bu eğlence de benim mutluluk kaynağım. Aslında bu kadar basit. Kendinizle eğlenebildiğinizde her şeyi yarılamış bazı şeyleri aşmış ve önünüze gelene ilk tekmeyi vurmuş oluyorsunuz. Bazen geri kalan 99 tekmeye gerek bile duymuyorsunuz.

Sabahları onunla uyanıyorum, uykusu geldiğinde kucağımda buluyorum, anne sütünü hazırlıyorum ve çok mutluyum...

Ama Şehzadeye gelene kadar sıralamam gereken o kadar çok şey var ki... Hangisinden başlayacağımı bilmiyorum. Nefes almak zaten her mutluluğun temeli.  Emin olun ki sahip olduğunuz bir çok imkan, bazı insanların ellerini açıp Allah'dan dilediği dilek... Ama bizim elimizde olduğu için kıymetsiz nimet...

Eğer hala mutsuzluğu ve yalnızlığı içinizde hissediyorsanız, siz mutsuzlukla mutlu olanlardansınız...
Şükür önemli şükret, ya olmasaydı nefes, sabret...

23 Nisan 2012 Pazartesi

22.5 Nisan Kutlu Olsun

Kararsızım, bir türlü karar veremiyorum. Hepsi de birbirinden güzel duruyor. Ama erkek adam da öyle renkli kıyafetlerle kıvırmaz ki Murat! Acaba halay ekibini daha mı çok alkışlıyorlar? Ooo bando takımının kıyafeti ne güzelmiş. Asker gibi olacağım ben de. Beş para ver beş para ver, beş para yoksa on para ver.  Kadıköy şak şak kadıköy şak şak... Tamam anne ben bandocu olacağım.

Anne ben yarın okula gitmicem. Öğretmen bana 23 Nisan'da çicek olacaksın dedi. Banane banane...Ben neden çicek oluyorum, Mesut olsun.  Ben dedim bando takımına gireceğim dedim. Küçükmüşüm ben anne. Anne ben küçük müyüm ? Sen beni koskoca adam oldun diye göndermedin mi okula ? Sen de yalancısın gittt !

Diye başladı hikaye. Ama ben kafama koymuştum bandocu olacağım, daha sonraki yıllarda da terfi edip şef olacağım.. Dediğim gibi de oldum. Kendim kadar büyük bandom vardı. Kırmızı jilet gibi bir üniforma, apoletleri omzumda..

Havamdan geçilmiyor. Bayram benim bayramım değil mi? Yakarım arkadaş Roma'yı da.

Şimdi bir bayramımız bile yok. Koskocaman adamlıktan eşşek kadar adamlığa terfi ettim. Nasıl bir terfi bu anlamadım. O günlerden kalan anılarımı hala saklıyorum. Çünkü bir daha o kadar heyecanlısı olur mu bilmem...


Bugün pek çok minik beden sokaklara büyük bir mutlulukla döküldü. Eminim dün gece heyecandan uyuyamadılar. Hangimiz yatağımızın altına yeni ayakkabılarımızı saklamadık ki ?

İşte bugün saklayamayanları gördüm. Onları tanıdım. Çünkü onlar için 23 Nisan sadece çalışmaktan ibaretti. Eşşek kadar adamlığa terfi edenler el ense evinde uyurken, onlar kendi bayramında ya ellerinde pet şişe ile yollarda su satmak için dileniyorlar, ya da bir köşe başında tartı ile insanların yollarını bekliyorlar. Belki de saklayacak başka ayakkabıları yok, bir kaç kuruş para kazanmanın umuduyla gününü geçiriyorlar.

Maalesef herkese bayram değildi bugün.Her çocuk yaşamadı özgürlüğü bedeninde. Her çocuk sallayamadı mendilini stadlarda, her çocuğun her istediği yapılamadı bugün. Bu nasıl 23 Nisan ?
Ben çocuk isem benim hakkım değil mi onlara katılmak? Benim ailem fakirse benim suçum ne? Başlarım ulan ben böyle sisteme. Ahmet gitti, Hakan gitti, Can gitmişken, neden o elinde sularla arabalara yanaşıyor ?

Ne yaptık o çocuklar için? Bir şeyler yapamaz mıydık? Belki de o çocuklar hep o köşede bekliyordu ama biz onları bugün farkediyoruz. Hatırlasana çocukluk yıllarını. Hepimizin en çok hoşuna giden şey farkedilmek değil miydi? Bir gün ilgi üzerimizde olmasa ev kıyamet yeriydi.

8 yaşındaki Mehmet'i bugün tanıdım. İlkokul 2. sınıf öğrencisi. Bugün 23 Nisan dediğimde, 'evet abi tartıyım mı' dedi. O an ne cevap verebilirsin ki ? Babası küçük yaşta iş kazası sonucu vefat etmiş. Bir de 4 yaşında kardeşi var. Onun da haberi yok 23 Nisan'dan.

Kutlamayı akşam evlerindeki sofrada yapacaklarını söyledi. Hayatın getirdiği sorumluluklar öyle büyütmüş ki minik kalbini... Anlattıkları kırk yaşındaki insan gibi... Hele bir de yok mu tartamadan para kabul etmemesi... Adam olmuş esnafın ta kendisi... Tanışmanın da sonu bir şekilde bitti..

Ama ben bugün Mehmet'i o elbiselerle ve o mazlum yürekle tanıdım ya ,kimse bana 23 Nisan demesin arkadaş ! Bu olsa olsa 22.5 Nisan'dır. Hep bir şey eksik, hep bir şey yarımdır... Sistem böyle büyüyor, çark böyle dönüyor, birileri de ayakta uyuyor...

Nice 22.5 Nisanlara !!